KUZGECE KÖYÜ RESMİ WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ!!!
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  RESİM ALBÜMÜMÜZ
  Hikayemiz
  OSMANCIK BELEDİYESİ
  OSMANCIK
  KANDiBER KALESi
  iMARET CAMii (Koca Mehmet Pasa Camii)
  KOYUNBABA TÜRBESi
  OSMANCIK ADININ KÖKENi
  KOYUNBABA KÖPRÜSÜ
KANDiBER KALESi

 

 

 

1810 yılında yapılmış ve Bozoklu Osman Şakir'in "Musavver sefaretname-i İran" isimli yapıtından alınmış gravürde, tarihsel adıyla Kandiber Kalesi'nin ayrıntılı bir resmi verilmektedir. Bu gravürde yalnızca kale değil, 1800'lü yılların başında Osmancık'ın yerleşim durumu ve kentteki ticari yaşam da son derece ayrıntılı bir biçimde görülebilmektedir.

      Evliya Çelebi: ‘'Bazı tarihler, Osman Gazi, Osmancık'ta doğdu, bu kaleyi de Beylik zamanında yaptı derler'' diye anlatır kalenin yapılış tarihini ve yaptıran kişiyi. ‘'Yaptı derler'' sözünden de anlaşılacağı gibi, Çelebi'nin kendisi de pek inanmaz buna;kalenin yapımının çok eski tarihlere uzandığını bilir, ancak kimlerden kaldığını bilmez; bunun için de bir söylentiyi saptamakla yetinir. Başka bilgiler yanında şu bilgiyi de verir Evliya Çelebi: ‘'Kalesi, Kızılırmak'ın doğusunda olup, büyük köprü ile geçilir. Irmağa yakın bir yalçın kaya üzerinde küçük ve sağlam bir yapıdır. Çepçevre büyüklüğü 800 adımdır.Yekpare bir kale olup bir demir kapısı vardır. Çok yüksek olduğundan içeri giremedik. Ama dışarısı, varoşu 1000 kadar bağ ve bahçeli, eski biçimde Türk evleridir. Hepsi tahta ve toprak örtülü, sağlam ve güzel evlerdir.'' der. Evliya Çelebi'nin: ‘'Çok yüksek olduğunda içeri giremedik'' dediği kapı, kalenin dış kapısından girdikten, kalenin yukarılarına doğru tırmandıktan sonra varılan ikinci kapısıdır. Kümbet biçiminde çevrilmiş ve girişe uygun biçimde daraltılmış bir kapıdır Evliya'nın anlattığı kapı. Bozuklu Osman Şakir Bey'in minyatürlerinde özellikle gösterilmiştir. Yoksa asıl giriş kapısı yani dış kapı, kaleye ilk girişte, sağlı sollu dükkanların arasından geçip 3-5 metre gidilince varılan kapıdır. Bizim çocukluğumuzda, bu demir kapıların sökülüp çıkarıldığı söylenirdi. Dış kapıdan girince, ‘'Kale Dizdarı'' nın, 30-40m ötede iki katlı ahşap bir evi vardı.''Dizdar'', ‘'Kapı Bekçisi'' anlamına gelir. İç kapı ise dizdarın evinden 70-80m uzaklıkta ve kalenin orta yerlerinde bulunuyordu. Gerçekten Evliya'nın dediği gibi, yaşlıların çıkmakta zorlanacağı yükseklikteydi bu kapı. Kale kapısının önünde, yani güneyinde, ırmağa değin uzanan, genişçe bir alan vardı. Kalenin ilk kapısından ötürü bu alan ‘'Kale Kapısı'' diye ünlenmiştir. Haftanın belli günlerinde, ki perşembedir, alış–veriş pazarı kurulurdu bu alanda. Strabon, burasını harap olarak gördüğünü söyler. Strabon İ.Ö.64 – İ.S. 21 yılları arasında yaşamış ‘'Amasyalı bir Yunanlıdır.'' Yazdığı ‘'Coğrafya'' kitabı, kaynak kitap olarak değer kazanmıştır. ‘'Strabon'un Coğrafya kitabı, İspanya'dan Hindistan'a, Avrupa'dan Kuzey Afrika'ya, kendi bildiği dünyanın tamı tamamına tanımıydı. Erken kültürlerin kutsal emanetlerinin hızla yok olduğu topraklardaki insan başarılarının öyküsü olan buöyle bir kitap, erken Roma İmparatorluğu dünyasının içyüzü hakkında fikir veren büyüleyici bir kitaptır.'' 
       Osmancık'ın önemli bir geçit merkezi olması, bu değerli kentin kendi ülkelerine katılmasını isteyen devletlerce sık sık savaş alanı haline getirilmesi, kuşkusuz, zaman zaman harabeye dönüşmesine yol açmış olmalıdır. Bu nedenle, Strabon'un görgüye dayalı saptamasında yadırganacak bir yan aranmamamlıdır. İslam Ansiklopedisi de(10: ‘'Kale'nin surları ortaçağdan kalmışsa da, hisarın temelinin daha eski yıllara dayandığını söyleyebiliriz.'' Diyerek doğru bir tanıda bulunmuştur kanımızca. Won Flotte, hisarın doğu yamacındaki eski kaya mezarlarının bulunuşu, burasının eski bir yerleşim yeri olduğunun kanıtı olarak gösterir. Kale, Won Flotte'nin dediği gibi çok eskidir. Hititler dönemine, belki daha eskilere uzanabilir. M.Ö.430 yılında doğmuş, 401 yıllarında Anadolu'dan geçmiş, Karadeniz'e ulaşmış olan yazar ve düşünür Ksenephon, Anabasis yani ‘'Onbinlerin Dönüşü'' adlı yapıtında (11), on bin Yunanlı askerle birlikte savaştan dönerlerken, güvenli bir yol arayışındadır. Onlara Yunan asıllı Sinope (Sinop)li bir komutan olan: Hekatonymos, Karadeniz'e daha az bir tehlike içinde ulaşmak istiyorlarsa Halys'ten, yani Kızılırmak'tan geçmemelerini önerir. Hekatonymos'un öğütleri şöyledir: ‘'Genişliği iki stadyondan az olmayan ve ancak teknelerle geçebileceğiniz Halys'e varacaksınız. Ama kim tekne verecek size? Ayrıca Halys'i geçseniz, ulaşacağınız Partheinos'un da aşılması imkansızdır.'' Bu on binler, Kızılırmak'tan suyu daha bol nehirlerden, örneğin Fırat'tan ve Dicle'den, Çoruh'tan geçmişler de, neden Halys'ten geçemesinler? Bunun nedeni bizce bellidir: Anabasis'te, Akhaların, gerektiğinde, kendi kayıklarını yekpare ağaçlardan yaptığını okuyoruz. Sorun Kızılırmak'ta değil, geçit yeri olan, geçecekleri yerde bulunan, savunmasını kolay yapan kalededir. Kayıkçılardan da söz edildiğine göre, korktukları bu yer Osmancık Kalesi'dir, diyebiliriz. Bu da Osmancık Kale'sinin eskiliğini gösterir. Kale, sürekli savaşlara sahne olduğundan, pek çok kez yılılıp yapılmış olması doğaldır. Ama tüm kavimlerin, Hititlerin de, Yunanlıların da, Selçuk Beyleri ve Osmanlıların da Osmancık'a önem vermeleri kale dolayısıyladır. İlk çağlarda, vahşi hayvanlara karşı korunmada zorluk çeken insanlar, etrafını güçlendirdiği kalede oturmuşlardır. Orta çağlarda çoğalınca, kalenin eteklerine inmişler, tehlike anında ise kaleye sığınmışlardır. Anlatmak istediğimiz şu ki, coğrafya yönünden kendilerini kolaylıkla savunabilecekleri bir yer olduğu için, insanlar ilk yerleşim yerlerinden birisi olarak seçmiş olmalıdırlar burasını.
        Prof. Fügen İlter'e göre: ‘'Osmancık, Roma ve Bizans çağında Pimolisene adıyla bilinen bir merkezdi. İlçe, gidiş-gelişi denetim altında bulundurma, vergi ve gümrük gibi hususların sağlanabilmesi için ‘'müstahkem'' durumuna getirilmiştir. Bu amaçla, ırmak kenarındaki kentin kuzey doğusundaki kayalıklar, kale görevini üstlenmişlerdir. Bu dönemden kalma kale surları günümüzde de görülebilecektir. Kale, kentin su ve öteki gereksinimlerini karşılamak amacıyla yapılmış olan, ırmak kenarında sonuçlanan bazı tünel ve surlar, arkeolojik araştırmalar için ilginçtir.'' Osmancık hakkında yaptığı araştırmalar dolayısıyla 1970'li yıllarda ‘'fahri hemşeri''lik hakkı tanınan, gerçekten ciddi bir çalışmacı olan ve bizim de çalışmalarımızda çok yararlandığımız Fügen İlter'in dediği gibi, kaleden ırmağa inen tünel biçimindeki yollar ilginçtir. Biz bu tünellerden ikisini tanıyabildik. Birisi köprü yazıtının 50m doğusunda, bugün de herkesin görebileceği tünel, öteki, kale kapısının doğusundaki dükkanın temeli kazılırken ortaya çıkılan ve kapatılan, bir insanın başı değmeden yürüyebileceği yükseklikte ve iki insanın yan yana yürüyebileceği genişlikte bir tünel. Bu tüneller, kalenin savunma amaçlı kullanılmasında eşsiz bir iş görür. H.1217 (M.1801-1802) tarihli, ‘'Derbeyan-ı Menakıb-i Zuhuru Ali Osman'' (13) adlı el yazması yapıtta: ‘'Bir düz saha ortasında, bir dağ üzerine Kaza-i Kudret'ten (Tanrı hükmü ile) bir kayacık çevirmiş. Anda ol sene sakin oldular.'' ‘'Ol mahalde (yerde), Erdoğdu'nun (Ertuğrul Gazi'nin) bir evladı oldu. Adını Osman koydular; Ol mahal de (o kent de) Osmancık diye tesmin olundu (isim konuldu).'' Denilmekte ve Osmancık Kalesi hakkında bilgi verilmektedir. Osmancık Kalesi'nin, harika bir suluboya gravürü vardır. Meydan Larousse'da bu gravür renksiz olarak, küçültülerek basılmıştır. Bu, Bozoklu (Yozgatlı) Osman Şakir Bey'in bir yapıtıdır (14). Yapıtın aslı, İstanbul Fatih ‘'Millet Kütüphanesi'', Ali Emri Ef. Tarih bölümü, Vakıf Kitapları bölümünde 822 No.da kayıtlı, 17 sahifesi altın çerçeveli, kitabın başlığı nefis altın tezhiple süslenmiş, ‘'Elvan ve Zer-efşan'' denilen, kaliteli bir kağıda basılmıştır. Osman Şakir Bey, H.1255 (M.1810) yılında, Sultan İkinci Mahmut'un emriyle, Yasincizade Seyyid Abdülvehhap Efendi'nin İran Büyük Elçisi olarak atanmasıyla, onun yanına Farsça çevirmeni diye verilmiştir. Yabancı ülkelere gönderilen elçilerin, giderlerken gördükleri yerler hakkında rapor vermeleri görevleri içindeydi. Osman Şakir de bu görevi üstlenmiş, en güzel biçimde gerçekleştirmiş görevini. Osman Şakir Efendi'nin önceki yazılan sefaretnamelerde resim kullanılmamıştır. Yaptığı gravürde, ikinci kale kapısı da görülmektedir. Bilindiği gibi, Evliya Çelebi, yüksek olduğu için kapıya ulaşamadığından yakınmıştır. , kale çok büyük bir düzen içinde görülmekte, kalenin üstünde pek çok ev yer almaktadır. Köprünün yazıtı özellikle belirlenmiştir. Kalenin önünde, eski demirci çarşısı dikkat çekmektedir. İkinci resim, Beyler Çelebi Camisi ile Şeyh Hasan Camisini ve çevresindeki üstü kiremitli evleri göstermektedir. O tarihte pek çok Anadolu kentinin evlerinin üstleri toprakla örtülü olduğu için, Osmancık'ın 1810 yıllarında bir hayli gelişmiş bir kent olduğunu kanıtlar bize. Gravürde, şimdi Kızılırmak Mahallesi'nde bugün var olmayan bir mescit daha yer almaktadır. Eski değirmenler çizilirken, un değirmeninin dolapları yani çarlları, değirmenin dışında olarak çizilmiştir ki bu, binanın altındaki çarkların resimde görülmesinde güçlük çekilmesin, diye olsa gerekir. Amasya hükümdarı Mithridates V ki, Pontus Krallığı'nın koruması altında bir hükümdardır, tarihin diliyle vassalıdır; onun zamanında kale birkaç kez yıkılmış, Mithridates Amasya'yı koruyabilmek için, yani batıdan gelecek tehlikeye karşı, Aflan adındaki komutanı Osmancık'a atamış, Aflan da, kente Aflanos yahut Eflanos adını vermiş ve kaleyi yeni baştan elden geçirmiştir. Her ne kadar kaleyi yeniden yaptırdığı belirtilmekteyse de Amasya Tarihi'nde bunu ‘'tamir'' diye adlandırmak doğru olur. Bozoklu Osman Şakir Bey'den sonra Osmancık'tan geçen, Sayın Fügen İlter'e göre ‘'harita'' bize göre gravür benzeri bir resim ile, Gemici Mahallesi'nden bir bakışla köprü-köprü başı çarşısı, un değirmenleri-köprünün yazıtı ve kale ile camileri çizmiş olan seyyah W.F. Ainsvorth, 1842 yılında yayınladığı, Travels and Researches in Asia Minor Mezopotamia, Chaldea and Armenia, London adlı yapıtınının 97-98 sayfalarında, o tarihlerde kalede 200 konut, kale çevresinde de 80 konut olduğunu belirtir. Kalede, eski ev kalıntılarına rastlanılmakta, hamam olduğu söylenilen, kaleden oyulmuş yerler bulunmaktadır. Evliya Çelebi on hanın bulunduğunu söylemektedir. Pek çok hanı, hamamları, bedestenleri, çeşmeler ve medreseleri ile Osmancık'ın hareketli bir yerleşim yeri olduğu söz götürmez. Cenk kitaplarının yazdıklarında gerçek payı olduğu kabul edilirde, Hz. Ali'nin cenklerinde Kandiber Kalesi diye geçen Fişekçi Kayası'nda, Hz. Ali'nin atı ‘'Düldül'' ün nal izlerini, Zülfikar'ın çizdiği kavislerin gölgesini sezinlemek yanlış olmaz. Meydan Laroussse'da bu kaleye Kandiber Kalesi denildiğini kabul etmektedir.

KAYNAK: Cevdet Saraçer
Tarihsel Doku İçinde Unutulan Bir Kent: Osmancık Sf: 38
Yayıncı: Dört Renk LTD ŞTİ ISBN: 975-97092-0-1

 
   
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol